Hollanda ve Almanya’nın hükümet kanadına uyguladığı toplantı yasakları ve sonuçları


Şu anda çoğumuzun malumu olduğu üzere Almanya ve Hollanda’ ile durup dururken ciddi kriz yaşamaya başlamış bulunuyoruz, ülke olarak. Sebebi de hükümetin bütün devlet imkanlarını kullanarak bu ülkelerdeki Türk vatandaşlarıyla “başkanlık anayasası” referandumunda evet oylarını arttırmak için toplantıları (esasında miting desek şuna) yapmak istemeleri, yani yabancı bir ülkede siyasi propaganda yapma teşebbüsleri.

Örneğin son olarak daha dün gerçekleşen olay üzücüdür, hakikaten de; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya Hollanda’da vatandaşlarla bir araya gelmek için teşebbüste bulunmuş ama kendisi bu konuda engellenmiş ve girişine bile izin verilmemiştir ülkeye. Hatta bildirildiğine göre bakanın bazı korumaları gözaltına alınmış ve Bakan Kaya “Persona non grata” (istenmeyen kişi) ilan edilerek sınır dışına çıkarılmıştır.

Pekiyi hukuk açısından baktığımızda bir Türk yetkilinin yabancı bir ülkede yaşayan vatandaşlarıyla bir araya gelmesi bir hak mıdır, olmalı mıdır? Bizce katiyetle evet…  Ne yapıp edip bunların gerçekleşmesine izin verilmeliydi Almanya ve Hollanda makamları tarafından. Yani, kusura bakmasınlar ama bunun mazereti olamaz. Türk yetkili gider ve “orada geçerli nizam ve belirli kurallar çerçevesinde” (bu hususa da lütfen dikkat bu arada) vatandaşlarıyla bir araya gelir ve konuşur. Buraya kadar şüphesiz ki resim böyledir.

(NOT: Tabii bu arada naçizane hatırlatmak lazım yetkililere; Bizim bakanımız yabancı ülke topraklarında vatandaşımızla buluşamıyor propaganda yapmak için, YASAK YİYOR – ki bunun olmaması lazım, kurallar ve o ülkenin de nizamını ihlal etmeden… Pekiyi, bizim kendi siyasetçilerimizin – hayır oyu için çalışan muhalif siyasetçiler – hem de kendi ülkelerinde tamamen hukuk içinde kaldığı halde halkla bir araya gelmelerine mani olabilmek için ne engeller çıkarılıyor? Hem de kim tarafından? İktidarı elinde bulunduran güçler ve etrafındaki uzantılar. Bu hak mıdır pekiyi? Bir de elimiz vicdanımıza gitsin ve bunun da cevabını verelim bir zahmet)

Fakat yine şüphesiz ki resmin bir de diğer yüzü var ki o da şu; Ak Parti ilk teşebbüsler neticesinde işin buralara varacağının kokusunu çok iyi aldı… ve gördü ki buradan da müthiş bir mağduriyet hikayesi çıkabilir, aynen daha önce müteaddit vesilelerde olduğu ve bunların hemen oya dönüştüğü gibi… Neydi o pekiyi? “Ey vatandaşım gördün mü, Avrupa bile Ak Parti’ye karşı. Bunlar da Nazi, Fetö destekçisi, statükocu… vesaire vesaire… Onun için sen gel benim arkamda daha da çok kemikleş… Referandumda HAYIR mührünü vur ve Başkanlık Anayasasını geçirelim… “

Pekiyi, bu strateji sökecek mi? Hiç şüphesiz evet… Milli ve özellikle dini duyguları kaşıyan bir strateji Türkiye’de karşılığını bulur bugüne kadar defalarca deneyimlediğimiz gibi…Örnek mi isterdiniz? Yıllardır bitmeyen “türban mağduriyeti”, bugünkü olaganüstü inanılmaz koşullara rağmen hala kullanılmaya çalışılan vesayet, beka ve pranga mağduriyetleri” vesaire… Bu bakımdan Hollanda ve Almanya isimli ülkeler de maalesef bu işe alet olmuş duruma koymuşlardır kendilerini… İsteyerek tabii ki diyemeyiz ama gerçek bütün çıplaklığıyla böyledir  …

Şimdi düşünme sırası muhalefete gelmiş bulunmaktadır, yani “Hayır” cephesine… Her ne kadar onlar da Almanya ve Hollanda’nın bu tutumlarını şiddetle kınamışlarsa da bakalım bu etki tepki meselesinde ne kadar tesirli olacaktır bu mantıklı yaklaşımları…

Soruların cevabı 16 Nisan tarihinde belli olacaktır… Bekleyip göreceğiz.

Editör

 

Like it? Share it!