Okullarda “zorunlu” Osmanlıca dersi ve Parametre programı

CNNTURK-10Kabul etmek gerekir ki zaman zaman tenkitler almakla beraber (Twitter öyle diyor) CNNTURK’ te Ebru Baki yönetiminde her sabah yapılan Parametre en çok izlenen programların başında geliyor..

Bazen kendisine takılmamıza rağmen buradaki en büyük pay tabii ki Ebru Baki’ye aittir. Kendisi arada bir espri ve samimiyetin dozunu kaçırsa da program o olmadığında acayip renksiz oluyor…

Programa gerçek anlamda değer katan kişi ise hiç şüphesiz DENİZ ZEYREK.. Bir insan, hele hele bugünkü anormal siyasi ortamda ve birazcık hükümet (ve malum şahıs) icraatları aleyhine konuşan gazeteci ve bürokratların anında şutlandığı bir dönemde bu kadar mı cesur bir şekilde dobra dobra bildiğini söyler… Yani karnından değil ağzından konuşur…

Tabii cesaret ve dürüstlük tek başına bir anlam ifade etmez diyebilirsiniz. Doğru, bu kişi aynı zamanda tam da “yaraya parmak basabilen” görüş açısıyla, bire-bir temin etmiş olduğu bilgileri aktarır.. Buna Türkçede en kısa ifadesiyle “BOŞ KONUŞMAZ” diyoruz.. Gerçekten, ülkemiz için son derece değerli bir aktiftir Deniz ZEYREK..

Aynı programa sürekli çıkan diğer bir gazeteci ise, yürüyen ansiklopedi misali her konuyu bilir (maşallah) veya en azından her konuda fikri vardır – bir insan her konuyu bilebilir mi, fikri olabilir mi, olmalı mı vs, tabii ayrı bir tartışma konusu olabilir… Fakat, bu kadar önemli yani her sabah milyonların seyrettiği bir ulusal yayında önemli bir katılımcı “daha ziyade” ansiklopedik ve entellektüel bilgi sunarak (tabii şimdi web alemi de İngilizceyi biraz bilenler için dahi tercüme yapabilecekleri muazzam bir bilgi ve haber kaynağı) ve gerektiğinde gereken saptama ve fikirleri (aman suya sabuna fazla dokunmayayım da yaptığım programlarda zarar görmeyeyim endişesiyle) korkusuzca ifade edemediğinde, “duruşu” da ANCAK O KADAR(cık) olabiliyor.. Doğal olarak da sahip olduğu o kadar kıymetli bilgi ve kültürel birikimine de yine bizzat kendisi yazık etmiş oluyor – bizce ve sosyal medyada yazan binlerce insana göre… Neyse yine de insanların kendi tercihi tabii “nerede konumlandırılmak istedikleri”..

Örneğin, bugünkü programda konu “okullarda zorunlu Osmanlıca dersine geliyor”.. Hani, hangi aklı evvel ortaya atmışsa insana gerçekten de “pes ya, bu kadarı da hakikaten olmaz” dedirten cinsten cinnetlik bir gayret.. Beyhude çaba..

Tam bu noktada, yorumcular öyle değerlendirmeler yapıyor ki bir anda dümen rotayı şaşırıyor adeta.. Bahsi geçen arkadaş demez mi “İyi olur zorunlu Osmanlıca eğitimi, kimseye zararı olmaz”.. Şaşırıyoruz.. Buyrun buradan yakın lütfen..

İşte burada değerli ZEYREK’ den aynen şu katkıyı beklerdik doğrusu (her ne kadar yeterince anlatmaya çalıştıysa da durumun saçmalık ve uygunsuzluğunu); “Kardeşim, senin vatandaşın bırak zorunlu olarak OSMANLICA öğrenmeyi, daha kendi dilini bile bilmiyor adam gibi.. yanlışsız, düzgün konuşamıyor.. Etrafındaki 100 kişiden kaçı beş kelimelik bir cümleyi yanlış yapmadan kurabiliyor ki? Devlet vatandaşına önce Türkçe’yi öğretmeyi becerebilsin hele bir, adam gibi”

Evet gerçekten de bu tespiti böylesine net olarak beklerdik. Zaten bizce aklı başında, makul bir mantık yapısına sahip herhangi bir insana başka bir husus belirtmeye gerek kalmazdı, bu ifadeden sonra…

İllaki da dil mi öğretmek istiyorsun? O takdirde “ULUSLARARASI” dil olan İngilizce öğretmeyi “ÖĞREN” önce devlet olarak kendi (devlet) okullarında. Millet, çocuğumuz (hak ediyorlar mı ayrı konu) yabancı dil öğrenecek diye adı kolej olan (veya yabancı dil kursu) “eğitim” kurumlarında soyulmasın..

Türkiye’de maalesef alt yapımızdan mıdır neden bilinmez, bu MÜSAMERE kültürü olduğu müddetçe (yani bir şeyi göstermelik değil de gerçekten sonuca varmak için yapmadıkça) biz daha çok böyle saçma sapan konularla uğraşırız; Okullarda OSMANLICA zorunlu olsun mu, dindar nesil yetiştirmeliyiz, kız erkek beraber okuyamaz vesaire vesaire…

Allah bu milleti bu şer odaklarından “inşallah” kurtarsın diyelim – ve de entelektüel değerlerimize de akıl fikir ve cesaret (belki de en gereklisi) versin ..

Editör

Like it? Share it!

Leave A Response