Sanat nedir? Sanat ve Halk

SANAT-EGO
Sanat denince genellikle “yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi aklımıza gelebilir”…

Fakat diğer taraftan sanat belki de yüzlerce farklı şekilde de tarif edilmiştir. Örneğin;

“Bir duygunun, tasarının ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ya da bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık; bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü” … “Belli bir uygarlığın anlayış ve beğeni ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım” .. ve daha biri sürü farklı tarif..

Şu da gerçektir ki tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilerek yeni tanımlar bile yaratılmıştır. Günümüzde ise sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram gibi kullanılabildiği gibi akademik çevreler halen sanat ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı hususunda bile tam bir uzlaşma içinde görülmemektedirler.

Sanatın tam olarak ne olduğu veya nasıl tarif edilmesi gerektiği tartışmaya konu ola dursun, başka hatta belki de en az onun kadar önemli bir husus daha değişik görüşlere konu olmuştur sıklıkla; Sanat ne içindir, kim için yapılır veya yapılmalıdır vesaire…

Örneğin, sanat yalnızca vücuda getirilmiş olan güzel bir heykel veya resmi anlayabilecek eğitim ve seçici becerilere sahip diğer bir deyişle bu anlamda elit bir kitlenin anlayıp takdir etmesi için midir? Yoksa sanat aynı zamanda insanımızın düşünebilme, hissedebilme ve hatta dolayısıyla takdir edebilme yeteneklerini harekete geçirme, daha da öteye bu yolla belki de önemli mesajlar iletme misyonuna da sahip olmalı mıdır?

Eğer sanat “Ben bir tablo yaparım. 3-5 tane çok zeki, bilgili ve seçici insan bunu anlar ve alkışlar” görüşünü temel alarak yapılırsa, bizce o emeğe oldukça yazık olur  (Tabii ortada gerçek bir emek de varsa). Bu bakış açısı biraz duygusal mastürbasyon olarak da tanımlanabilir bizce; Yani “Anlayan anlasın.. Anlamayan da yan gelsin kardeşim. Ben cahiller için mi yaptım ki bu tabloyu? Bana anlayan elitler yeter. Okula gidip öğrensinler” filan gibi argümanların bile söz konusu olduğu bir ruh ve bakış açısı  insanın aklına gelebilir bir çırpıda…

Diğer taraftan doğaldır ki ikinci şıkta belirtilen konsepti esas kabul ettiğimizde belki de sanatçının işi daha da zor gibi görülebilecektir. Ama “insan” olabilmenin bir bedeli olmalıdır (hele de sanatçıdan bahsediyorsak veya kişi kendini öyle addediyorsa.. Bu misyonun bu özel insanlara yüklediği bazı ulvi sorumluluklar olmalıdır ki bu da en az sanat ve onun icrası kadar önemlidir diye düşünüyoruz.

Dolayısıyla, sanat tabii ki “bırakın yalnızca elit kesimin alkışı için” yapmayı, dört duvar arası için bile yapılabilir, bir tercih meselesi olacağı üzere. Yeter ki insanın egosu bunu emretsin.

Diğer taraftan sanat “en güzel” eserleri ama çok daha geniş kitlelerin daha rahat algılayabileceği bir şekilde meydana getirerek de icra edilebilir.. İşte biz de ona “Helal olsun sana SEVGİLİ SANATÇI.. Egonu yenmiş de öyle var olmuşsun” der, önünde saygıyla eğiliriz.

Bu yazı, bu satırların yazarının da bulunduğu konuyla ilgili bir sohbette “söz meclisten dışarı” deyişiyle birlikte yaşanmış bir örnek naklederek “ince” mesaj veren bir “SANATÇI” kardeşimize ithaf olunur.

Editör

Like it? Share it!

Leave A Response