İki resim ve “Türkiye’nin prestiji”

Ecevit Clinton görüşmesi ve Erdoğan Obama görüşmesiSene 2001.. Merhum Başbakan BÜLENT ECEVİT ABD’yi ziyaret ediyor.. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ile bir görüşme esnasında CLINTON tam da Amerikan adabına yakışır şekilde koltuğun kenarının üzerine oturmuş ve ECEVİT’ ise karşısında her zamanki “son derece kibar” beyefendi tarzını bozmadan onu dinliyor, daha doğrusu paylaşımlarda bulunuyorlar..

Bundan yıllar sonra 2013 de ise dönemin Başbakanı yine dönemin ABD Başkanı Obama’ ile birebir görüşüyor bir ABD ziyaretinde ve başbakan gayet rahat bir tavır içerisinde izleniyor resimde..

İşte bu vesile ile söz konusu başbakana yağcılıkta birbiriyle yarışan ve bu konuda rekorlar kıran yalaka basın ve propaganda organları bu resimleri yan yana koyarak “Bakın gördünüz mü Türkiye’nin prestiji nereden nereye geldi?” diye inanılmaz methiyeler yazıyorlar.. Halkımız da resimdeki tavırları yalnızca “yüzeysel” seviyede görebildiği için buna inanıyor.. Yani, “ABD Başkanının yanında hani öyle RAHAT BİR TAVIRDA oturuyor olmak ülkemizin ne kadar büyük bir prestij kazanmış olduğunu gösteriyor” diye anlıyor halk – belirli kesim en azından, tabii ki.

Ey insanlar, sizler hatırlamaz veya bilmez misiniz ki, o “HAZIR OLDA DURUYOR” dediğiniz rahmetli ECEVİT kimseden izin bile almadan MAKARIOS isimli zalim ve de YUNAN CUNTASI’ nın tepesine binivermişti.. Hem de ABD’nin ısrarla engellemek istemesine ve “HART HURT” etmesine rağmen.. Hele bir hatırlayın bakayım o beyinlerinizi biraz zahmetle çalıştırarak.. İngiltere dahil bütün kuvvetli Batı devletleri “Bunu yapamazsın” derken ECEVİT’ in bir emriyle komandolarımız Kıbrıs kıyılarında ve Beşparmak dağlarında cirit atmaya başladılar.. Hatırladınız şimdi değil mi?

Aynı ECEVIT yine ABD’NİN “afyon ekmeyeceksin” ültimatomuna rağmen “Kusura bakma arkadaş ben köylümü gelirinden edemem” diye direnerek bu haksız talebe de asla boyun eğmedi.. Eminim bu yağcı kalemler bunu da hatırlayacaklardır o muhteşem beyinlerini biraz zorlamaları durumunda..

Gelelim, zamanımıza; Bakalım neler olmuş, şöyle bir çabucak hatırlayalım..

Askerlerin kafasına çuval ne zaman geçti? Nasıl bir misilleme yapılabildi, hesap sorulabildi mi bari? Mavi Marmara bin bir türlü hesapla yola çıkarıldı. Başına geleceği idrak eden iktidar partisi vekilleri gemiye binmekten imtina etti ve sonrası malum; İsrail hücumu ve hayatını kaybedenler.. Sonra ise bir sürü “kurusıkı” tehditler ve arkası sonuçsuz…

Bundan birkaç senen önce Türk ordusu hem de ağır kış şartlarında müthiş başarılı bir yurtdışı operasyonu yapıyor, PKK nın inine. Neredeyse örgütün kalbine varmak üzere ve yukarıdan (ABD’li SAM AMCA) bir talimat geliyor “Bu kadar yeter çocuklar. Hadi artık eve dönün”.. Bizim ordu (daha doğrusu hükümet tabii) en ufak bir itiraz bile duyulmadan tıpış tıpış karargahına geri dönüyor. Ondan sonrası malum zaten. İşler öyle bir safhaya geliyor ki PKK resmen hükümeti karşısına müzakere için oturmaya mecbur ediyor.

Son olarak da asrın en büyük trajikomik olaylarından birine şahit oluyoruz. Her vesile ile “bir karış toprağımızı bile gözden çıkarmayız, sabrımızı taşırmasınlar, başlarına yıkarız” diye hep bayağı bir yüksek perdeden konuşan beyler “bir iki bin tane insanlık dışı kafa kesici teröristle başımız belaya girmesin, kolu bir kaptırırsak ayvayı yeriz” hesabıyla mı nedendir bilinmez, Türkiye’ye 40 km mesafede ve prestij açısından çok büyük önem taşıyan toprağımızı gece yarısı operasyonuyla boşaltıp ondan sonra da kendilerine “Aman ne müthiş yaptık” diye methiyeler diziyorlar, üstüne üstlük. Şimdi GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN derler ya hani, maalesef daha ziyade ağlanacak bir durum. Türkiye tarihinin herhalde en büyük ayıplarından biri olarak kayda geçecektir.

Bu güçlü ülkenin – hani en tepe kişisinin Obama karşısında çok rahat olduğu ülkeden bahsediyoruz – üç beş bin tane kafa kesiciyi o türbeden uzak tutacak ve de hayatlarında unutamayacakları bir ders verecek olanağı hakikaten mi yoktu? Türkiye için gerçekten de çok üzücü bir resim olarak tarihte yerini alan bir vaka olarak asla unutulmayacak bu olay…

Onun için değerli insan kardeşlerim, öyle “ADAM” değerlendirirken yalnızca “oturuşa/kalkışa” değil de EYLEME bakmak insanı daha az yanıltır çoğu zaman; Yani, bilge insanlar derler ki “şekle değil de şümule bakacaksın” – böylece daha iyi görebiliriz gerçek resmi çoğunlukla…

Bu bakımdan “YİĞİDİ ÖLDÜRSEN DE HAKKINI ASLA YEMEYECEKSİN” atasözümüzü hatırlatalım bu vesile ile.. Hele ECEVİT’in hakkını hiç yemeyeceksin.. ve hatta mukayese de etmemekte fayda var bazılarıyla zira üzücü olur – yukarıda “çok açık” anlatıldığı üzere. (24 Şubat 2015)

Editör

Like it? Share it!

Leave A Response